Horlama ve Uyku Apnesi Nedir?
Horlama, uyku esnasında kişinin istemeyerek çıkardığı normal dışı seslerdir. Her yaş gurubundaki insanlar hayatlarının herhangi bir döneminde horlama sorunu yaşayabilirler. Ancak olay devamlılık arz ettiğinde hem hastayı ve hem de eşini rahatsız eder.
Bu durum önemli bir sağlık sorunu olduğu kadar eşlerin boşanmasına kadar gidebilecek bir sosyal sorun da oluşturabilir. Bu nedenle mutlaka tedavi edilmelidir.
Uyku apnesi ise uyku esnasında solunumun 10 saniyeden fazla durmasıdır. 1 saat boyunca 15’ in altında apne olası halinde hafif uyku apnesinden, 15-30 arası apne olması orta uyku apnesinden ve 30’un üstünde apne olması halinde ağır uyku apne hastalığından bahsedilir.
İnsanın yaşam kalitesini ve günlük aktivitesini oldukça fazla etkileyen durum iyi bir uyku dönemi geçirmesidir. Horlama ve uyku apnesi kişinin uyku kalitesini olumsuz yönde etkilediğinden dolayı ciddiye alınmaları gereken uyku bozuklukları arasında ilk sıralarda yer alırlar.
Horlama ve Uyku Apnesinin oluşması
Normal insanlarda uyku esnasında solunum burun yolu ile sağlanmaktadır ve anormal bir ses olmaz. Ancak çeşitli nedenlere bağlı olarak üst solunum yollarının daralması ve daralan bu alandan geçen havanın oluşturduğu türbülans nedeniyle özellikle yumuşak damak ve küçük dil olmak üzere üst solunum yolu dokularının titreşiminden kaynaklanan gürültülü bir ses oluşur. Uykudaki bu gürültülü sese horlama denir.
Uyku esnasında tüm vücut kaslarında olduğu gibi yumuşak damak ve küçük dil kaslarında da bir gevşeklik oluşur. Özellikle sırt üstü yatış esnasında bu gevşekliğe yumuşak damak ve küçük dilin arkaya doğru düşmesi de ilave olunca horlamanın şiddeti daha da artar.
Eğer üst solunum yollarındaki bu daralma çok ileri düzeyde olur ve hava yolunu tamamen tıkayacak seviyelere ulaşırsa bu sefer uykuda solunum durması yani uyku apnesinden söz edilir. Uyku apnesi horlamadan daha sıkıntılı bir durumdur ve mutlaka ciddiye alınmalıdır.
Horlama ve Uyku Apnesinin nedenleri
Burundan başlamak kaydıyla ses tellerine kadar üst solunum yollarında kısmı daralmaya neden olan tüm patolojiler horlamaya, ileri düzeyde daralmaya ve tıkanmaya neden olan tüm patolojiler de uyku apnesine neden olabilirler.
Çocuklarda en sık nedenler bademcik ve geniz etinin üst solunum yollarını daraltacak ya da tıkayacak kadar büyük olmasıdır.
Yetişkinlerde ise durum biraz farklıdır ve birinci sırada burun tıkanıklığı yapan nedenler, küçük dil uzaması ve genişlemesi, yumuşak damakta tonus azlığı gelmektedir. Bunların yanında üst ve alt çene anomalileri, dil kökü büyüklüğü, aşırı kilo, alkol alınması, yaşlılık, kısa ve geniş boyun varlığı, alerji ve bademcik büyüklüğü de diğer nedenler arasında sayılmaktadır.
Horlama ve Uyku Apnesi ne zaman önem arzeder?
Hemen her insan hayatının herhangi bir döneminde horlama sorunu yaşayabilir. Eğer bu kısa süreli ise sorun yoktur. Ancak horlama devamlı olursa bu sefer olay ciddi demektir ve mutlaka tedavi edilmelidir. Eğer tedavi edilmezse günlük yaşam kalitenizi düşürecek ve zamanla daralma artmaya devam edecektir. Oldukça ileri seviyeye varan daralma hava yolunda tıkanmaya ve uykuda solunumun durmasına yani uyku apnesine yol açacaktır. Bu dönem daha fazla önem arzeden dönemdir.
Hastalığın günlük yaşam üzerine etkileri nelerdir?
- Bu bireyler uykuda iyi dinlenemedikleri için sabah yorgun kalkacaklar ve gün boyu bu yorgunlukları devam edecektir. Böylece gün içi performansları azalacaktır.
- Gece iyi uyuyamayan bu kişilerde gündüz uykuya meyil artacak, akşam uykuları erken gelecek ve TV karşısında uyuyacaklardır.
- Bu kişilerin seksüel performansları da düşük olacaktır.
- Burun yolu hava için yeterli olmayan bu şahıslar ağız yolundan solunum desteği yapacakları için sabah kalktıklarında ağızları kuru ve rahatsız olacaktır.
- Horlama ve uyku apneli hasta grubunda kalp damar hastalıklarına eğilim artacaktır.
- Horlama ve uyku apneli kişiler trafikte direksiyon başında uyuyabileceğinden kazalara neden olabileceklerdir. Yapılan çalışmalarda ölümcül trafik kazalarının ilk sıradaki nedenleri arasında direksiyonda uyuma gelmektedir. Bunun da en önemli nedeni horlama ve özellikle uyku apneli hasta gurubudur.
- Horlama ve uyku apnesi evliliklerin sonlanmasına gidebilecek kadar ciddi bir sosyal sorun oluşturabilmektedir. Çünkü bu hasta gurubunun kendileri olduğu kadar eşleri de uyku sorunu yaşamaktadırlar. Eşler horlayan ya da apneli şahsın ses ve hareketlerinden oldukça fazla rahatsız olacaktır. Onun da yaşam kalitesi düşecektir.
Horlama ve Uyku Apnesinde teşhis nasıl konur?
Bu hastaların eşleri ya da yakınlarından alınan hikâye hekimi teşhise çok yaklaştırır. Hikâyenin yanında KBB muayenesine ilaveten Vücüt Kitle İndeksi tespiti, Boyun çevresi tayini, üst-alt çene kemiği radyolojik ölçümleri, üst hava yolu açıklığının ölçümü gibi başka birçok testler yapılabilir. Ancak kesin tanı için uyku laboratuvarlarında yapılacak polisomnografi ve uyku endoskopisi şarttır.
Uyku endoskopisi KBB hekimi tarafından yapılması gereken bir testtir. Hastaya uyku esnasında endoskopi yapılarak üst solunum yolunda daralan bölge tespit edilmektedir. Ancak bazı nedenlerden dolayı ülkemizde çok yaygın uygulanamamaktadır.
Polisomnografik tetkik bir gece ortalama 7 saat laboratuvarda uyuyarak yapılan bir tetkiktir. Bunun sonucunda uyku patoloğu kişinin uyku kalitesi, horlama derecesi, üst solunum yollarının direnç durumu, uyku apnesi varsa derecesi, kan öksijen düzeyleri gibi pek çok parametreyi doktora verebilmektedir.
KBB hekimi bu testler sonucunda hangi hastaya ne tip bir tedavi yapılacağına, cerrahi tedaviden fayda görüp görmeyeceği gibi konulara rahatlıkla karar verir.
Horlama ve Uyku Apne tedavisinde kesin sonuç var mı?
Bu hastalık grubunda en zor olan tedavi konusudur. Çünkü horlama ve uyku apnesinde pek çok cerrahi dışı ve cerrahi tedavi seçeneği olmasına karşın bunların CPAP (Sürekli Pozitif Hava yolu Basınç Aleti) hariç hiçbirisinden kesin sonuç alınamamaktadır. Ancak bazı hasta grubunda CPAP uygulaması yapılamaması göz önüne alındığında oldukça zor bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz da ortadadır. Bu nedenle horlama ve uyku apnesinde tedaviye yönelik her gün yeni bir şeyler ortaya atılmakta ve yeni yeni cerrahi teknikler üretilmektedir.
Horlama ve Uyku Apnesinde tedavi seçenekleri
- Boy-kilo oranın dengelenmesi: İster horlama ister uyku apnesi olsun bu hasta gurubunda genelde kilo fazlalığı vardır. Boy kilo oranı dengelenmelidir. Örneğin hastanın boyu 175 cm. ise kilosu da 75 kg civarında olmalıdır. Bu kilonun üstündeki her gram hastanın şikâyetlerini artıracaktır. Bunun yanında hasta eğer alkol ve sigara içiyorsa bunları da bırakması gerekir.
- Üst solunum yolunu açan yapay apareyler: Bu apareyler dünya da kullanılmaktadır. Burun içine ve dışına takılabildiği gibi dişlere takılan ve dili çeneyi öne çeken apareyler de kullanılmaktadır. Faydaları sınırlıdır.
Özellikle buruna takılanlar ancak burnun 2/3 ön kıkırdak kısımdaki tıkanıklıklara karşı kısmen etkili olabilirler. Bu kısımdaki tıkanıklıkların hastalıktaki rolü oldukça azdır. Burunda asıl etkili olan kısım arka kısım ve gezidir. Burun apareylerinin de bu bölgeye etkileri pek yoktur.
Diş ve dile uygulanan apareyler ise dil kökünü biraz öne çekerek etkili olabilirler. Ancak bunlarda sadece dil kökü bölgesindeki tıkanıklıkları açmakta etkindirler. Hastalıkta bu bölgenin etkisi de az olduğu için otomatik olarak bu apareylerin de etkisi az olacaktır. - Burun fonksiyonel cerrahileri: Üst solunum yolu tıkanıklığında burun patolojilerinin etkisi %25 civarındadır. Bu patolojilerin büyük çoğunluğu septum deviasyonu ve konka hipertrofileridir. Polisomnografide üst solunum yolu direnç sendromunabağlı basit horlama tanısı varsa bu sefer burun fonksiyonel cerrahilerinin faydası olur. Ancak damak ya da dil kökü, gırtlak gibi diğer yapılardaki patolojilere bağlı horlama veya uyku apnesi durumunda sadece burun fonksiyonel cerrahisi yeterli olmaz. Damak ya da diğer cerrahilerin de olaya katılması gerekir.
Bunların yanında eğer hastada ağır uyku apnesi ile birlikte septum deviyasyonu varsa bu hastaya burun fonksiyonel cerrahisi yapılmalıdır. Çünkü bu hastanın tek tedavi seçeneği CPAP kullanmasıdır. CPAP rahat kullanabilmesi için burun hava yolunda tıkanma yapan patolojilerin kalkması gerekir. - Yumuşak damak radyofrekans veya Pillar İmplant uygulaması: Bu uygulamalar yumuşak damak kaynaklı basit horlama olgularında uygulanabilir. İlk uygulamaya başlandığı dönemlerde bunlara çok umut bağlandı. Ancak uygulama arttıkça bunların etkinliklerinin söylenilen kadar olmadığı görüldü. Eğer elde radyofrekans aleti varsa uygulanmasından yanayım. Ancak tecrübelerim sonucunda tek başına etkili olduğunu söyleyemem.
- Yumuşak damak cerrahileri: Bu konuda 10’’un üstünde cerrahi seçenek vardır. Eğer yumuşak damak patolojilerine bağlı bir tablo varsa o zaman etkin olabilirler. Bunlar şiddetli horlama ya da hafif, hafif orta derecede uyku apnesinde etkilidirler. Damağa uygulanacak cerrahilerde hangisi tercih edilirse edilsin dikkat edilmesi gereken bir nokta şudur. Yapılacak cerrahi %100 etkili olamayacağı için damağın anatomi ve fizyolojisini tamamen bozacak yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Fonksiyonel damak cerrahilerini tercih etmeliyiz.
- Dil köküne yönelik cerrahiler: Bu yaklaşımlar özellikle dil kökünün hava yolunu kapattığı olgularda etkili cerrahilerdir. Dil kökü öne doğru çekilerek hava yolu açıklığı sağlanır.
- Maksillo- Mandibular İlerletme Ameliyatları: Bu yaklaşım özellikle üst ve alt çene anomalilerine bağlı şiddetli olgularda tercih edilebilecek bir ameliyattır. Etkinliği diğer damak ve dil kökü ameliyatlarına göre daha iyidir. Ancak her merkezde kolaylıkla yapılabilecek bir ameliyat değildir. Kesin endikasyon olmadığı sürece yapılmamalıdır.
- CPAP Uygulaması: Ağır uyku apnesi olgularında yapılacak en akıllı çözüm CPAP uygulamasıdır. Adeta hayat kurtarıcıdır. Bir anlama kullanıldığı sürece %100 etkili bir yöntemdir. Ani ölüm risklerini ortadan kaldırır ve hastaları ciddi olarak rahatlatır. Hastaların bu uygulama ile kolay kilo verebildikleri görülebilmektedir. Ancak tek dezavantaji hastaların bazıların bu aleti tolere edememeleridir.
- Trakeostomi: Nefes borusuna bir delik açarak hava yolunun açılması esasına dayanır. Kitabi bilgilerde var olmasına rağmen pratik uygulamada hastalar tarfından çok tercih edilen bir yaklaşım değildir. Ancak şiddetli ve ölümcül olabilecek olgularda %100 etkili ve hayat kurtarıcı bir yaklaşımdır.